15 Kasım 2014 Cumartesi

La Planète Sauvage (Fantastic Planet)

1973 yılında, Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışan filmler arasında ziyadesiyle sıra dışı bir yapım vardı. Delilikle dâhilik arasında gidip gelen çizgileri, gerçeküstü atmosferiyle uyumlu müzikleri ile 72 dakikalık ilginçlikler silsilesi La Planète SauvageIngrid Bergman’ın başkanlığını yaptığı jüri komitesince eli boş gönderilmeyen filmler arasında yer alsa da günümüzün hızlı tüketen izleyicisi tarafından gereken hürmeti gördüğünü söyleyemeyiz.

(Fantastic Planet / Vahşi Gezegen - 1973)


Stefan Wul’un romanından uyarlanan film, René Laloux imzası taşıyor. İleri ve üstün medeniyete sahip, mavi renkli Draag ırkı ile Omlar arasındaki mücadeleyi konu edinen eser pek çok farklı şekilde yorumlanabilir. İki yaşam formunun sosyal ilişkisi, gerçek hayatta birçok medeniyet ve topluluğun birbirleriyle olan yahut olmuş ilişkilerine pek yabancı olmayan türden. Alt metin bağlamında yapılabilecek incelemeler açısından zengin bir film.

İlk sahne filmin geneli hakkında fikir sahibi olmamız için yeterli. Hepimiz küçükken böceklere eziyet etmişizdir. Ezmiş, boğmuş, hatta yakmışızdır. Birazdan anılar canlanacak, bekleyin. Can havliyle kaçan anne, kucağındaki bebeğiyle büyük mavi bir elden kaçmaya çalışıyor. Onunla oyun oynayan, hayatını eğlence yapan bir anlayış karşısında direniyor küçük Om. Söylemeyi unuttuk. Draagların insan ırkına verdiği isim Om. Omlar Draagların yanında şirinler gibi kalan, küçük yaratıklar. Kültürel ve bilimsel birikimleri de cüsseleri kadar küçük. Kendi medeniyetini kendi elleriyle yok etmiş ve Draagların evcil hayvanları haline gelmişler.



Omlar evcil ve yabani olmak üzere ikiye ayrılıyor. Evcil olanlar Draagların evlerinde komik kıyafetler giydirilerek, birbirleriyle dövüştürülerek, türlü eziyetler yapılarak yaşamlarını sürdürürken yabani Omlar terk edilmiş alanlarda yaşayıp belli zaman aralıklarıyla itlaf ediliyorlar. Her açıdan geri kalmış ve tek derdi yaşam mücadelesi olmuş bir topluluk.

Hemen her distopyada olduğu gibi bu sefer de düzeni bozan, başkaldıran bir karakterimiz kilit rolde. Terr evcil bir Om olarak hayatını sürdürürken kaçıp yabanilere katılıyor. Fakat onun farkı bilgiye verdiği önem. Draaglarda eğitim, kafaya takılan bir aygıt yoluyla yapılıyor. Terr kaçarken bu aygıtı da yanında götürüyor. Omların değişimi de işte burada başlıyor. Belli bir zaman sonra Draag teknolojisini kendilerine uyarlamayı başaran Omlar sonunda üstünlüğü sağlıyorlar.




Bilimkurguyu seviyoruz. Çünkü iletmek istediğini en gerçekçi olduğu söylenen filmlerden daha açıkça anlatır çoğu zaman. Filmin başında canıyla oyun oynanan Om annenin ölü bedenini ve yanında ağlayan bebeği gördükten sonra babasına dönüp çocuğun neden ağladığını sorar bir Draag. Babadan, “Korkmuştur ya da acıkmıştır.” Cevabı gelir. Omların hiçbir şekilde hissedemeyeceği, düşünemeyeceği, küçük ve rahatsızlık verici yaratıklar oldukları gerçeğinden yola çıkarak verir bu cevabı. Bu film ırkçılık kavramını sorguluyor ve ırkçılık lanetinin tüm insanlığı yıkıma sürüklediği İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden 23 yıl sonra Omların kendi medeniyetini yok etmeleri dayanağından yola çıkarak nükleer savaşa vurgu yapıyor. Fakat bu vurgu, yine nükleer savaşı konu edinen 86 yapımı When the Wind Blows gibi duygusal üslupla değil, gerçekçi bir yaklaşımla ele alınmış. Omlar üstünlüğü sağlıyor evet, fakat filmin sonunda yapılan vurgu zayıf olanın güçlenerek rakibini öldürmesi değil, iki farklı medeniyetin birbirleri üzerinde hâkimiyet kurmaya çalışmadan birlikte yaşamaları gerekliliği.


Animasyon ve bilimkurguyu seviyorsanız bu garip filmi de seveceksiniz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder