Nema-ye Nazdik (Yakın Plan)
Yakın Plan belgesel ve kurgusalın birbirine
karıştırıldığı, seyirciyi ikilemde bırakan bir film. İşlenenlerin yaşanmış bir
hikâye olduğunu özellikle belirten yönetmen, filmin senaryosunu da kendi
yazmış. Hüseyin Sabzian, ünlü İranlı yönetmen Muhsin Mahmelbaf’a çok
benzemektedir. İnsanlar sık sık onu Mahmelbaf sanırlarken Sabzian günün birinde
işi ilerletir ve bir ailenin evine Mahmelbaf kimliğiyle gider. Yönetmen
olmadığı anlaşılınca tutuklanır ve mahkemeye çıkarılır.
(Close Up / Yakın Plan - 1990)
İranlı film yönetmenleri işledikleri konunun arka
planında coğrafyalarının sosyal ve ekonomik durumlarını yansıtmakta iyidirler.
Bu filmde de Hüseyin Sabzian örneği ve kendini yönetmen olarak tanıtarak
gittiği evdeki Türkmen aile öne çıkıyor. Sabzian sinema ve sanat tutkusuyla
yaşamış fakat elini kolunu bağlayan ekonomik şartlardan dolayı hiçbir zaman bu
hayalinin yanına yaklaşamamıştır. Bakması gereken ailesi, işsiz olması gibi
etkenler bu hayalinin her zaman oldukça pembe bir hayal olarak kalacağının
garantisidir. Simasının Mahmelbaf’a benzemesi ise onun için nimettir. O hiçbir
zaman ulaşamayacağı saygınlık sonunda onundur.
Türkmen ailesinin çocukları mühendislik bölümlerinden
mezundur. Fakat filmin başında da sonunda da vurgulandığı gibi hepsi işsizdir. Mahmelbaf’a
bu kadar tutunmalarının da en büyük sebebi budur. Ünlü yönetmenin projelerine
dahil olarak kısayoldan para ve saygınlık bulmak. Tıpkı Sabzian’ın yaptığı
gibi.
Mahkemenin sonunda ailenin büyük oğlu Sabzian hakkında
şikayetini geri çekerken de işsizlik sorununa vurgu yapar.
Filme
dair bir diğer ilginç detay herkesin kendi rolünü oynamasıdır. Dingin bir
sinema dili kullanmayı tercih eden Abbas Kiyarüstemi, belgesel niteliği olan
kurgusal bir filmi biçim olarak belgesel şeklinde anlatınca işler iyice
karışıyor. Sabzian’ın askerlere teslim edildiği gün, eve ulaşmadan hemen önce
evin babası ile Muhsini (müzisyen komşu) arasında geçen diyalog gerçek bir
belgeseli andırıyor. Bu yönüyle Kiyarüstemi zamanının ötesinde bir deneme
yapmıştır.
Ta'm-e gīlās (Kirazın Tadı)
Yönetmen,
bu sefer filminin yapımcılığını da kendi üstleniyor. 1997 yapımı film tüm
çevrelerden olumlu eleştiri alıyor. Film, arabasıyla İran sokaklarını gezerek
kendisini gömecek birini bulmak isteyen Bedii’nin arayışını konu alıyor. Bedii’nin
hikayesi 1997’de Altın Palmiye alıyor.
(Taste of Cherry / Kirazın Tadı - 1997)
Filmin
büyük bölümü arabanın içinde geçiyor. İntihar kavramını farklı taraflarıyla
incelemeye çalışıyor yönetmen. Arabasına aldığı herkes konuşarak onu vazgeçirme
yoluna giderken o kibirli sözlerle bunu reddediyor. Sonunda yaşlı akıl hocası
kontenjanını başarıyla dolduran Bakari kuşkuya sevk edici bir konuşma yapıyor.
Bu konuşmayı yapmak için Bedii’yi bilerek yanlış ve uzun olan yoldan götürüyor.
“Uzun yoldan gidelim, taşlıdır ama daha güzeldir” diyerek hayat benzetmesi
yapıyor.
Kirazın
Tadı hakkında fazla konuşmak mümkün değil. Uzun planların olduğu, az sayıda mekânda
geçen, az sayıda oyuncunun kullanıldığı bir film. Yakın Plan’la bu filmi
karşılaştırdığımızda yönetmenin geçen 7 senesinde toplumsal gerçekçi tarafının
zayıfladığını görüyoruz. Bu sefer bireyin iç sorunlarına yöneliyor Abbas
Kiyarüstemi. Daha bireysel bir filmin batıda ilgi toplaması şaşırtıcı değil.
Kiyarüstemi’nin
diyalogları da oldukça ilginç. Birçok yerde kısık sesle konuşup sesini
duyuramayan ve söylediğini tekrar etmek zorunda kalan, aynı anda konuşup
birbirini anlamayan karakter diyalogları görüyoruz. Bedii veya bir başka
karakter sorduğu sorunun ardından cevap alamayınca sorunun anlaşılmadığını
düşünerek tekrar soruyor. Artık izlediğimiz her filmde sorulan sorunun ardından
anlamlı anlamlı bakıp bir buçuk dakika sonra cevap veren karakterler olduğu
için bu gerçekçi diyalog biçimini özümseyemiyoruz.
Abbas
Kiyarüstemi anlatımı ve anlattıklarıyla bugünün ve doğu sinemasının önemli
temsilcilerinden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder