İnsanlık tarihi, insanın hayatını ve
yaşam biçimini kökten değiştirmiş birçok olaya şahit olmuştur. 1917 Ekim
Devrimi bu örneklerden biridir. Bolşevik Devrimi ya da Rus Devrimi sonucu
Geçici Hükumet yerine Lenin önderliğindeki Bolşevikler hâkimiyeti ele almıştır.
Toplumsal
değişimler hayatı her alanda etkiler. Sanat da bu değişim sahasına dâhildir. Rusya’da
devrim sonrası sinema başka bir kimliğe bürünür ve sinemanın elini güçlendiren
en önemli değerlerden biri olan propaganda sineması, “Devrim Sineması” denilen
süreçte en güzel örneklerini verir. Henüz yeni bir sanat dalı olan sinemanın
kitleleri etkileyen yapısı fark edilmiştir. O güne kadar, yani devrimlerden
önceki Çarlık dönemi Rusya’sında sinema daha çok saray hayatını anlatan ve
toplumsal gerçekçilikten uzak yapısıyla var olmuştur. Devrimden sonra ise devletin de
destekleyeceği yüksek bütçeli projelerle yeni ideolojiyi yaymak için araç
olarak kullanılmıştır. Yıllar sonra Adolf Hitler’in de yapacağı gibi.
(Battleship Potemkin / Bronenosets Potyomkin / Potemkin Zırhlısı - 1925)
Bu faydacı
amaç uğruna Devrim Sineması yönetmenlerinin işin sanatsal yönünü hiçe
saydıklarını söyleyemiyoruz. 1919 yılında açılan Sovyetler Birliği Devlet
Sinematografi Enstitüsü birçok unutulmaz filmin sahibi olacak sanatçıları
yetiştirirken, sinemanın gelişimine katkısı olacak deneyler yürütmüştür. Bunlardan
Lev Kuleşov’un yaptığı deney aslında Devrim Sinemasının karakteristik
özelliğine de vurgu yapar. Deneyde bir aktör ve art arda gelen yemek cenaze,
yemek gibi farklı kadrajlar yer alır. Seyirci bunu izlerken bir önceki planla
bir sonraki planı ilişkilendirerek oyuncunun aç olduğunu ya da acıktığını
düşünür. Oysa oyuncu aynı haldedir. Kuleşov anlatılmak isteneni verirken önemli
olanın oyuncu değil, kurgu olduğunu ortaya koyar.
(Kuleshov Effect / Kuleşov Deneyleri)
Devrim
Sineması şüphesiz modern sinemayı, hatta modern sanatı etkileyecek nitelikte
insanlar yetiştirmiştir. Bunlardan en önemlileri arasında Sergey Ayzenştayn, Vsevolod
Pudovkin, Dziga Vertov gibi isimleri sayabiliriz.
Sergey
Ayzenştayn’ın 1925 yılında yaptığı Potemkin
Zırhlısı filmi, günümüzde hala şimdiye kadar yapılmış en iyi propaganda
filmlerinden biri olarak gösterilir. Filmde Potemkin Zırhlısı Ayaklanması konu
edilmiştir. Askerlerin yaşam koşulları ve subayların da kötü muamelesi buna
eklenince askerler isyan çıkarır, gemiyi ele geçirerek kızıl bayrağı çekerler.
Film propaganda amacıyla çekilmesi rağmen Ayzenştayn’ın etkileyici kurgu
yeteneği sayesinde unutulmazlar arasında yerini almıştır.
Bir başka
önemli Devrim Sineması eseri olarak Vsevolod Pudovkin’in, Maksim Gorki’nin
önemli romanından uyarladığı Ana adlı filmdir.
Filmde Ana karakteri, kocası öldükten sonra Pavel ile yani oğluyla birlikte
yaşamaya başlar. Pavel’in fikirleri değişmeye başlamıştır. Her akşam
arkadaşlarıyla evde toplanıp sosyalizm, işçi hakları gibi meseleler üzerine
konuşurlar. Ana da bu sosyal çevreyi gittikçe tanımaya başlar Onlarla yakınlaştıkça
sosyalizm fikrini de benimser. En son bu uğurda can verir. Filmde emektar,
fedakar Rus kadınının oğluna ve sosyalizme olan sadakati işlenmiştir.
(Matb / The Mother / Ana - 1925)
Bu iki
filmde de ses yoktur. Fakat bunun eksikliğini hissetmek mümkün değildir. Rus
devrim sinemacıları görüntüyü ustaca kullanarak bugün için bile örnek
olabilecek bir anlayış içinde olmuşturlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder