19 Ekim 2014 Pazar

İtalyan Yeni Gerçekçiği (Italian neorealism)

Amatör oyuncular, stüdyo dışı çekimler, efektsiz ve sessiz filmler… Şöyle bir okuduğumuzda İtalyan Yeni Gerçekçilik Akımı öğrenci filmlerine çok benziyor. Tıpkı film çekmek için oldukça dar bütçesi olan bir öğrenci gibi, dönemin şartları dolayısıyla maddi gücü yetmeyen film yapımcıları yeni yollar arayıp yeni yöntemler geliştiriyorlar ve sinemanın bu romantik temsilcileri gerçekleri perdeye taşımayı hedef ediniyorlar. Bunun yanında ses ve yapay ışık kullanılmaması, kameranın hareketli olması gibi detaylar yönetmenin özgürlük alanını genişletiyor.

(Bicycle Thieves/ Bisiklet Hırsızları - 1948)


Süre olarak oldukça kısa bir zaman diliminde varlığını sürdürmüş olan bu sinema akımı bıraktığı etki bakımından aynı şekilde değerlendirilemez. Düşündüğümüz zaman günümüzdeki sinema filmlerinin dahi bu güçlü sinemasal değerler sisteminden yararlandığını söyleyebiliriz.

Maddi yetersizlik sonucu amatör oyuncular, dış çekimlerin yapılması filmlere olumlu olarak yansımıştır. Bu olumlu durum seyircinin filme duyduğu sıcaklıktan, yakınlıktan gelir. Yine kadraja ve açılara da fazla önem vermeyen akımda bir belgesel çekiyormuşçasına doğal bir yapı benimsenir. Bu doğallık filme yansır.

Adından da belli olacağı üzere İtalyan Yeni Gerçekçilik Akımı bizlere gerçekçi bir bakışla hayatı sunuyor. Seyircinin hayatındaki gerçekliği, sefaleti seyircinin suratına vuruyor. Bu akımın fazla ayakta kalamamasının bir sebebinin de bu olduğu söylenir. Bu durumun bizdeki karşılığına göz atarsak pek farklı bir sonuca ulaşabileceğimizi söylemek güç.

(Rome, Open City / Roma, Açık Şehir - 1945)


Türkiye’de sinemada en çok izlenenler listesine baktığımızda daha çok komedi filmlerinin ön saflarda yer aldığını görüyoruz. Gözümüze çarpan birkaç politik öğeler içeren komedi filmi diyebileceğimiz yapımlar dışında Kurtlar Vadisi, Babam ve Oğlum, New York'ta Beş Minare gibi milliyetçilik damarları üzerinden bilet satmak, sadece bir siyasi görüşün takdir edip izleyeceği ve seyirciyi bütüncül olarak kucaklayamayan, hedefi gerçekçilikten çok bir çıkarım üzerinden insanların fikrini değiştirerek belirli bir fikre yöneltme güdüsü var. Durum böyleyken öncelikle önümüze sunulanın gerçekten toplumsal gerçekçi olup olmadığına dair soruları cevaplamak gerekiyor.


Seyirci sefaletin suratına vurulmasını sevmiyor demiştik. Belki de en çok sefaletin olduğu yerin perdelerinde en az sefalet gösterilmelidir ki seyirci refleks bir davranışla salondan koşarak uzaklaşmasın. Belki de yapımcıların kafasında olan buna yakın bir fikirdir.


Sonuç olarak İtalyan Yeni Gerçekçilik Akımı için güçlü ve etkili bir dönem tanımlaması yapabiliriz. Üzerinden yıllar geçmesine rağmen konuşulan, tartışılan, etkisi şu anki filmlerde bile hissedilen bu akım dünya sinemasına dair güzel bir sahne olarak hatırlanacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder