9
Şubat 1957 doğumlu Belçikalı yönetmen ve senarist Jaco Van Dormael, sevdiğim
yönetmenler listesinin uzun zamandır ilk sırasındadır. Şimdiye kadar birçok
filme imza atmış olan Dormael’in filmlerinin sadece üçü uzun metraj. Şöhreti
geniş bir coğrafyaya yayılmadığından, doksanlı yıllar öncesinde çektiği kısa
filmlere ulaşmak oldukça zor. Filmlerindeki etkileyici anlatım,
senaryolarındaki farklı bakış açıları bir kenara, yönetmeni neden bu kadar
sevdiğimin bir diğer yanıtı da bir önceki cümlemde gizli.
(Jaco Van Dormael - d. 1957)
İnsanların sanatsal, estetik, edebi beğenilerinin ve
değerlerinin popüler kültürün dayatmalarıyla şekillendiği günümüz toplumunda
reklamlar ve top 10 listeleriyle dayatılan ticari ürünler birer sanat eseri
olmaktan çıkmış durumda. Bu durum ister istemez popüler olan her ürüne karşı
bir önyargıya sebep oluyor. Bununla beraber popüler olmayana karşı ilgiyi
artırıyor. Belki de izleyici/okuyucu benzersiz bir bencillikle içten içe değer
verdiği sanatçının sadece ona ait olmasını istiyor ve bunu itiraf edemeyip
durumu tüketim toplumuna bağlayarak sıyrılmaya çalışıyor.
Jaco Van Dormael ilk uzun metraj macerasına 1991 yapımı “Toto
le Héros” filmiyle çıkıyor. On sekiz yıl sonra çekeceği ve en çok akıllarda
kalan filmi olduğunu rahatlıkla söyleyebileceğimiz “Mr. Nobody” ile büyük
benzerlikler taşıyor. Otuz dört yaşında ilk uzun metrajlı filmini çeken genç
bir yönetmene göre yüksek bütçeli sayılabilecek bir filmle 1991 Cannes Film
Festivali’nde en iyi ilk filmlere verilen “Caméra d'Or” ödülüne layık
görülüyor.
(Toto The Hero / Kahraman Toto - 1991)
1996 yılında gelen "Le Huitième Jour" filminin
ardından 2009’da gelen Mr. Nobody yönetmenin en anlatılmaya değer ürünü. Eserde
hayatta yapılan seçimler ve bu seçimlerin yansımalarını ilginç bir anlatım
tekniğiyle izliyoruz. Dormael’in objektifindeki gerçeküstücülük hayaller ve
rüyalarla kendini buluyor. Yaklaşık üç saat süren film adeta akıp gidiyor.
Farklı
seçimler, farklı hayatlar getirir. Her hayat başka bir senaryodur. Bu yüzden
aslında bir film izlemiyoruz, birçok film izliyoruz bu üç saat içinde. En
güzeli de her gün önemsemeden aldığımız sayısız kararın hayatımız üzerindeki
etkilerini çarpıcı biçimde hissediyoruz.
(Mr Nobody / Bay Hiçkimse - 2009)
Kendime
neden bu filmleri, bu yönetmeni sevdiğimi sorduğumda düşüncelerim beni
yanıltmıyor. Jaco Van Dormael keşke demeyi çok iyi beceriyor. Bunu yaparken
ucuz bir romantizm ya da kolaycı bir arabesk kültürünü reddediyor. Kendi
hikâyesini kendi sözleriyle anlatıyor. En çok da bu yüzden “unutulmaz x film”
listelerine giremiyor belki de. Bir yandan daha çok insan tarafından bilinip
değer görmesini istemek, diğer yandan sadece kendine saklamak isteği…
Çelişkiler güzeldir. En unutulmaz anlar en büyük çelişkilerin eşiğinde
doğmuştur. Ve aslında “iyi ki”ye giden yol da çelişkinin tam ortasından geçmez
mi?
harika
YanıtlaSil